Yürüyen bir banda ayaklarından baş aşağı asılan tavuklar elektrik verilmiş bir suya sürükleniyormuş.
Su çıkışında elde bıçak bekleyen iki kasap, sersemleyen tavukların kafalarını gövdelerinden ayırıyormuş.
Elbette bu ölüm, elleri ayaklarına düğümlenerek vahşice sürüklendiği bir çukur başında aciz çırpınırken gırtlağı kesilen, kan revan içinde hırıldayarak can çekişen koyunların, danaların, develerin görüntüsü yanında daha "medeni" sayılır.
Türkiye, her kurban bayramında sokaklarında yaşanan vahşet görüntüsünü önleme mücadelesi veriyor son birkaç yıldır... Kan gölü içinde ve bir sinek ordusu eşliğinde keyifle kurban derisi yüzen insan görüntüsünü, tarihe gömmeye çalışıyor.
Bu, "medeniyet" yönünde önemli bir adım bence...
Ama daha önemli bir adım var sırada:
İnsanoğlunun hayvanlarla ve etle ilişkisini deşmek.
* * *
Ben vejetaryen (et yemeyip, sadece ot yiyenlerden) değilim. Ama vejetaryenlere hak veren ve onlardan biri olmaya özenen biriyim.
İlginç bir algı düzeyi bu...
Hayata onların penceresinden bakmaya başladınız mı, o güne dek sıradan gelen pek çok ayrıntı, tüyler ürpertici görünmeye başlıyor:
İte kaka kamyonlara yüklenip infaza götürülen ve haftalarca masum mesut oynadığı bahçede boğazlanan hayvanlar, parçalanmış çeneleriyle pis su dolu bir kovada çırpınarak ölümü bekleyen balıklar, içkili sabahlarda süslenip getirildikleri soframızda keyifle kaşıkladığımız kelleler, beyinler, gözler, bağırsaklar...
Dışarıdan bir gözle bakmaya çalışın; bunun insanoğlunun barbar yüzünün fotoğrafı olduğunu siz de göreceksiniz.
Kurban Bayramı tatili için ideal bir kitap tavsiye edeceğim bugün:
"Vejetaryenliğin Yararları" (Sadık Hidayet, Yapı Kredi Y. 1997).
Budist bir İranlı yazarın kaleminden çıkma, kışkırtıcı bir kitap bu... Etin, hem insan bedeni, hem insanlık düzeni için zararlı olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.
Kitap, insanoğlunun aslında bir "otobur" olduğu iddiasında...
Bunu da inandırıcı gerekçelerle açıklıyor:
İnsanın ağzı, avını yutabilmek için etoburlarınki gibi açılmaz.
Elleri pençesizdir, maymun atalarınınki gibi ağaca tırmanıp meyve toplayabilir, ama kuş yakalayıp parçalayamaz.
Köpekdişleri diğer dişlerden uzun değildir. Doğada dişi çürüyen tek canlı insandır.
Gözleri diğer etoburlar gibi karanlıkta görmez.
Burnu uzaktan canlı hayvan kokusu alamaz.
Midesi etobur hayvanlarınkine göre ince ve güçsüzdür.
Mide salgıları ve pankreas bezi eti çözündürmez.
Karaciğeri etteki azotu uzaklaştıramaz. O yüzden gut, romatizma ve sinir hastalığına yakalanır.
Etobur hayvanların kısa bağırsakları bozulmuş eti derhal dışarı attığı halde, insanın uzun bağırsaklarında kalan et kokuşur ve öldürücü mikroplar üretir. Bağırsak hastalıkları ve apandisit bu bozulmadan doğar.
Et yiyenlerin dilleri kirlidir, nefesleri kokar, dışkıları pis ve düzensizdir. Hindistan'da et yiyenlerin, vejetaryenlere göre daha çok kansere yakalandıkları saptanmıştır.
Kitap, savını kalori cetvelleri ve ünlü vejetaryenlerin isimleriyle destekledikten sonra, bir gün insanoğlunun doğanın sunduğu besinlerle yaşamanın huzurunu keşfedip hayvanlara yaptığı işkenceye son vereceğini ve bu barbarlık günlerini utançla hatırlayacağını yazıyor.
* * *
Stajyer bir vejetaryenin tavsiyesine uyup bahçenizdeki masum hayvanın bakışlarına dikkat edin bugün:
Yarın onu midenizde sindiriyor olacağınızı bilmek, sizde nasıl bir duygu uyandırıyor?
İyi bayramlar.
CAN DÜNDAR
Not : Yazının altına verdiğin linke girip hayvanların kesilme anlarını hissettikleri gazete haberini de okuyun!
KAYNAK : Hayvan Hakları Federayonu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder