17 Eylül 2008

Erzurum Aşkale'de Anthrax Hastalığı

Aşkale ilçesi Ortabahçe köyü karantina altına alındı.
Erzurum'un Aşkale ilçesi Ortabahçe köyü, büyükbaş hayvanlarda Şarbon hastalığı görülmesi üzerine karantinaya alındı.

Hasta hayvanın etinden yiyen 6 kişi de, tedavi altına alındı.

Şarbon hastalığı görülmesi üzerine Ortabahça köyünde karantına tedbirleri uygulanıyor.

Hastalığa yakalanan 6 kişinin tedavileri, Erzurum'da devam ediyor.

Kontolsüz ve kaçak olarak kesilen hayvanların etlerinin yenilmemesi, yetiştiricilerin de hayvanlarını aşılatmaları istendi.


[Kaynak : TRT]

Anthrax (Şarbon) Hastalığı Nedir?

Antraks, sporlu bir basil olan, Bacillus anthracis tarafından oluşturulan septisemik, akut infeksiyöz zoonoz bir hastalıktır. Enfeksiyon, vucut ısısının yükselmesi, dalağın şişmesi, kanın koyu renk alması ve pıhtılaşmaması deri altı ve subseröz dokularda serohemorajik infiltrasyonların oluşması ile karakterizedir.

Hastalık en fazla sığır, koyun, keçi, manda, deve ve geyiklerde daha az olarakta domuz at ve karnivorlarda gözükür. Genç hayvanlar daha duyarlıdır. Hastalanan hayvanlar, ölümden 1-2 gün önce sütleriyle gaita ve idrarları ile basil çıkarırlar. B. antracis, ölen hayvanların vücudunda spor oluşturmaz. Ancak, hayvana otopsi yapılırsa veya ölen hayvanların ölümünden sonra tabii deliklerden gelen kanın hava ile temasında basiller spor verirler. Etkenin vejatatif formu, diğer sporsuz bakteriler kadar dayanıklıdır. Açılmamış kadavralarda vejatatif formları putrefikasyonun etkisiyle 3-6 günde tahrip olmaktadır. Buna karşın sporları çok dirençlidir. Sporları sularda, toprakta, meralarda uzun süre (50-60 yıl) canlı kalabildiğinden dolayı bu sporlarla bulaşık yerler infeksiyon kaynağı olarak rol oynarlar. Bu nedenla kadavralar açılmadan meralardan ve akarsulardan uzak yerlere iki metre kadar derine gömülmeli ve üzerine sönmemiş kireç dökülmelidir.

Bulaşma:

1. Sindirim sistemi ile: Bulaşık ot, yem gibi gıdaların ağız yolu ile alınması ile olur.

2. Solunum yolu ile: Hayvanlarda nadir görülen bu bulaşma şekli insanlarda sporların, hayvan postu, kıllar, yün ve yapağı ile gerçekleşir.

3. Deri yolu ile: Deride oluşan çeşitli portantrelerden (ısırma, kırpma, sıyrık, çizik v.s.) etkenin girmesiyle olur. İnsanlar ise kontamine et, kan, temas yolu ile hastalığı alırlar.

Semptomlar:

İnkübasyon periyodu, hayvanın türüne, direncine, vücuda giren etkenin miktarına, virülansına ve etkenin giriş yoluna göre değişir.
Hastalık koyun ve keçilerde perakut ve akut bir seyir izleyerek çok kısa zamanda ölümle son bulur. En fazla titreme, sersemlik, solunum güçlüğü, kan işeme ve doğal deliklerden kan gelmesi gibi klinik bulgular görülür. Sığırlarda tablo daha az belirgin olmakla birlikte koyun ve keçilere benzer.

Hastalık insanlarda, deri şarbonu, akciğer şarbonu ve ender olarak görülen bağırsak şarbonu olarak üç ayrı şekilde görülür. Deri şarbonu; papül, vesikül ve püstülle karakterize üzerinde siyah bir kabuk bulunan nekrotik ülserler şeklinde görülebileceği gibi, bağ dokusu, boyun, göğüs ve göz kapaklarının deri altı dokusunda ödemler ve bu ödemli alanın üstünde vesikülle karakterize bir şekilde de görülebilmektedir. Akciğer şarbonu; özellikle hayvan yünleri ve kıllarıyla uğraşanların sporları solumasıyla meydana gelmektedir. Ağır bir hemorajik bronko-pnömoni ile karakterizedir. Bağırsak şarbonu; genel durum bozukluğu ve şiddetli bir gastro-enteritis ile karakterizedir. Tanı koymak güç olduğundan dolayı kurtuluşu yok gibidir. Bu klinik formların birisinde etken kana karışıp septisemi yaparsa hastalık öldürücü bir hal alır. Menenjitin de görüldüğü vakalar mevcuttur.

Teşhis:

Klinik olarak teşhisi zordur. Çünkü ani ölüm yapabilen ve yakın semptom gösteren yanıkara, basiller ikterohemoglobinuru, leptospriosis, piroplasmosis, klostridyal infeksiyonlar ile karıştırılabilir.

Laboratuvar Muayeneleri:

Laboratuvarlara hasta veya ölen hayvandan 3-4 adet kan frotisi, steril bir pamuğa emdirilmiş kan, hayvan açılmışsa dalak ve diğer iç organlardan parçalar en kısa zamanda laboratuvara ulaştırılmalıdır.

Korunma:

Mera bulaşmasını önlemek için şüpheli ve tehlikeli meralar duyarlı hayvanlara kapatılır. Ot ve samandan şüpheleniyorsa bunlar imha edilir. Hastalık ahırda çıkmış ise hastalar tecrit edilip hekim gerek duyarsa sağıtıma alır. Sağlamlara aşı uygulanır. Ahırdaki malzemeler dezenfekte edilir. Aşı yapıldıktan 10-14gün içersinde bağışıklık gelişir. Tek tırnaklılarda bu süre biraz daha uzun olabilir.

Kaynak : Erzurum Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü

15 Eylül 2008

Midemizdeki Hayvan Mezarlığı - Can Dündar

Geçenlerde tavuk eti fabrikası olan bir arkadaşımla sohbet ederken sordum, "Nasıl öldürülüyor tavuklar" diye... "Gayet medeni yöntemlerle" dedi:
Yürüyen bir banda ayaklarından baş aşağı asılan tavuklar elektrik verilmiş bir suya sürükleniyormuş.

Su çıkışında elde bıçak bekleyen iki kasap, sersemleyen tavukların kafalarını gövdelerinden ayırıyormuş.
Elbette bu ölüm, elleri ayaklarına düğümlenerek vahşice sürüklendiği bir çukur başında aciz çırpınırken gırtlağı kesilen, kan revan içinde hırıldayarak can çekişen koyunların, danaların, develerin görüntüsü yanında daha "medeni" sayılır.
Türkiye, her kurban bayramında sokaklarında yaşanan vahşet görüntüsünü önleme mücadelesi veriyor son birkaç yıldır... Kan gölü içinde ve bir sinek ordusu eşliğinde keyifle kurban derisi yüzen insan görüntüsünü, tarihe gömmeye çalışıyor.
Bu, "medeniyet" yönünde önemli bir adım bence...
Ama daha önemli bir adım var sırada:
İnsanoğlunun hayvanlarla ve etle ilişkisini deşmek.

* * *


Ben vejetaryen (et yemeyip, sadece ot yiyenlerden) değilim. Ama vejetaryenlere hak veren ve onlardan biri olmaya özenen biriyim.
İlginç bir algı düzeyi bu...
Hayata onların penceresinden bakmaya başladınız mı, o güne dek sıradan gelen pek çok ayrıntı, tüyler ürpertici görünmeye başlıyor:
İte kaka kamyonlara yüklenip infaza götürülen ve haftalarca masum mesut oynadığı bahçede boğazlanan hayvanlar, parçalanmış çeneleriyle pis su dolu bir kovada çırpınarak ölümü bekleyen balıklar, içkili sabahlarda süslenip getirildikleri soframızda keyifle kaşıkladığımız kelleler, beyinler, gözler, bağırsaklar...
Dışarıdan bir gözle bakmaya çalışın; bunun insanoğlunun barbar yüzünün fotoğrafı olduğunu siz de göreceksiniz.

Image


Kurban Bayramı tatili için ideal bir kitap tavsiye edeceğim bugün:
"Vejetaryenliğin Yararları" (Sadık Hidayet, Yapı Kredi Y. 1997).
Budist bir İranlı yazarın kaleminden çıkma, kışkırtıcı bir kitap bu... Etin, hem insan bedeni, hem insanlık düzeni için zararlı olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.
Kitap, insanoğlunun aslında bir "otobur" olduğu iddiasında...
Bunu da inandırıcı gerekçelerle açıklıyor:
İnsanın ağzı, avını yutabilmek için etoburlarınki gibi açılmaz.
Elleri pençesizdir, maymun atalarınınki gibi ağaca tırmanıp meyve toplayabilir, ama kuş yakalayıp parçalayamaz.
Köpekdişleri diğer dişlerden uzun değildir. Doğada dişi çürüyen tek canlı insandır.
Gözleri diğer etoburlar gibi karanlıkta görmez.
Burnu uzaktan canlı hayvan kokusu alamaz.
Midesi etobur hayvanlarınkine göre ince ve güçsüzdür.
Mide salgıları ve pankreas bezi eti çözündürmez.
Karaciğeri etteki azotu uzaklaştıramaz. O yüzden gut, romatizma ve sinir hastalığına yakalanır.
Etobur hayvanların kısa bağırsakları bozulmuş eti derhal dışarı attığı halde, insanın uzun bağırsaklarında kalan et kokuşur ve öldürücü mikroplar üretir. Bağırsak hastalıkları ve apandisit bu bozulmadan doğar.
Et yiyenlerin dilleri kirlidir, nefesleri kokar, dışkıları pis ve düzensizdir. Hindistan'da et yiyenlerin, vejetaryenlere göre daha çok kansere yakalandıkları saptanmıştır.
Kitap, savını kalori cetvelleri ve ünlü vejetaryenlerin isimleriyle destekledikten sonra, bir gün insanoğlunun doğanın sunduğu besinlerle yaşamanın huzurunu keşfedip hayvanlara yaptığı işkenceye son vereceğini ve bu barbarlık günlerini utançla hatırlayacağını yazıyor.

* * *


Stajyer bir vejetaryenin tavsiyesine uyup bahçenizdeki masum hayvanın bakışlarına dikkat edin bugün:
Yarın onu midenizde sindiriyor olacağınızı bilmek, sizde nasıl bir duygu uyandırıyor?
İyi bayramlar.


CAN DÜNDAR


Not : Yazının altına verdiğin linke girip hayvanların kesilme anlarını hissettikleri gazete haberini de okuyun!


KAYNAK : Hayvan Hakları Federayonu

13 Eylül 2008

İş İlanı : Atasancak Veteriner Sağlık Teknisyeni Arıyor!

DENİZLİ ACIPAYAMDA 2500 SAĞMAL İLE HAYVANCILIĞA BAŞLAYAN ATA İLE SANCAK GRUP ORTAKLIĞINDA KURULAN ATASANCAK A.Ş. SUNİ TOHUMLAMA VE SÜRÜ SAĞLIĞINA HAKİM TEKNİSYENLER ARIYOR. İLAN AYNEN ŞÖYLE:

Suni Tohumlama ve Sürü Sağlığına hakim Veteriner Sağlık Teknisyenleri aranıyor...
05425537590

AtaSancak Acıpayam Tarım İşletmesi San. ve Tic. A.Ş.
Ucarı Yolu Üzeri 20800 Acıpayam/DENİZLİ

12 Eylül 2008

İş İlanı : Veteriner Sağlık Teknisyenleri

VESTED (Veteriner Sağlık Teknisyenleri Derneği) Forumunda yer alan ilana göre ;

OSMANİYE Koyun ve Keçi Yetiştiricileri BİRLİĞİNDE
çalıştırılmak üzere Veteriner Sağlık Teknisyenleri aranmaktadır.
İlgilenenlerin başvurularını bekliyoruz.

İşsiz meslektaşımız kalmasın.
Başvuru için hasanbabacik@hotmail.com
0532 4160918--0553 4160918--0541 4160918

07 Eylül 2008

Yeni Veteriner Fakülteleri Açılması Konusunda Bir Görüş

Prof. Dr. Hazım GÖKÇEN

Değerli meslektaşlarım,

Son günlerde grubumuzda sıkça tartışılan Sivas'ta veteriner fakültesi
açılması , öğrenci kontenjanlarının fazlalığı ve öğretim kalitesinin
düşüklüğü gibi konular üstüne emekli bir öğretim üyesi olarak ben de
görüşlerimi açıklamak isterim. Üniversitelerde yeni fakültelerin
açılması ve öğrenci kontenjanlarının artırılması hususu hükümetlerin
her yıl üniversite çağına gelen genç nüfusu açıkta bırakmamak adına
YÖK'e uygulattıkları popülist politikaların bir sonucudur. Bu
sorunların çözümü yıllar önce YÖK'e verdiğim bir raporda da
belirttiğim gibi orta öğretim sisteminin yeniden yapılandırılmasına
bağlıdır. Almanya'da olduğu gibi zorunlu ilk öğretimden sonra
öğrenciler öznel (objektif) bir ölçme- değerlendirme sistemi ile ara
eleman yetiştiren okullara yönlendirilseler hem üniversite
kapılarındaki yığılmalar azalır hem de Türkiye'nin gereksinim duyduğu
ara eleman gücü yetiştirilmiş olur. Günümüzde iyi yetişmiş bir ara
elaman sanayide daha kolay iş bulmakta ve yüksek okul mezunundan daha
çok para kazanmaktadır.

Öğretim kalitesinin düşüklüğü sorunu ise mesleki orta öğretim
kurumlarından yüksek öğretim kurumlarına dikey geçişin sağlanması ile
çözümlenebilir. Fakülte öğrenciliğim sırasında sınıfımızda
kontenjanla gelen üç Hayvan Sağlık Memuru (şimdilerin Veteriner
Sağlık Teknisyeni) ağabeyimiz vardı. Evli olan bu arkadaşlar hem memur
olarak çalışırlar hem de derslerde diğer öğrencilerden daha başarılı
olurlardı. Çünkü onların önceden bildikleri latince anatomik
terimleri, hastalık adlarını ezberlemek için bizler büyük çaba ve
zaman harcardık.Görüşümü mesleğimiz özelinde netleştirmem gerekirse
,veteriner hekim olmak isteyen orta öğretim çağına gelmiş bir öğrenci
eğer yeteneği varsa genel kültür derslerinin de okutulduğu
veterinerlikle ilgili yeni oluşturulacak bir orta öğretim kurumuna
yönlendirilmeli ,isteyen bu okuldan mezun olduktan sonra ara eleman
olarak hayvancılık sektörüne girmeli, isteyen ve başarılı olan da
veteriner fakültelerinde öğretimini sürdürmelidir. Böylece yeni
veteriner fakültelerinin açılması ve kontenjanlarının artırılması
sorunu da kendiliğinden çözümlenmiş olur.
Fakültelerdeki öğretim
kalitesinin düşüklüğü sadece ülkemize özgü bir sorun da değildir.
1991 yılında araştırma ve inceleme yapmak üzere bulunduğum Almanya'nın
Giessen Veteriner Fakültesi Doğum ve Jinekoloji Kliniği'nin Şefi olan
eski arkadaşım Prof.Dr.Bostedt bir gün sınav yapacağını ve istersem
izleyebileceğimi söyledi. Katıldığım sınavda son sınıf öğrencilerinin
sorulan soruların çoğuna uygun yanıtlar veremediklerine hayretler
içinde tanık olmuştum .Bir ara Prof.Bostedt 'in mahcup olduğunu ve
"Hazım,sizde de böyle mi?" diye sorduğunu anımsıyorum. Bu konudaki net
görüşüm şudur. Dünya'da ve Türkiye'de ister donanımlı ister donanımsız
olsun veteriner fakültelerinin tam bir mesleki yeterliliğe sahip
veteriner hekimler yetiştirmesi beklenemez. Eskilerin deyişiyle
fakülteler sadece meslekteki kilitleri açmak için anahtar verir.
Mesleki deneyim yaşamın içerisinde kazanılacak bir olgudur ve asıl
olan mezuniyetten sonra uygulanacak mesleki geliştirme programlarıdır.
Kanımca bugün veteriner hekimliğin en önemli sorunu fakülte
öğretiminin yetersizliği değil mesleki geliştirme programlarının yok
denecek kadar az olmasıdır. Bilindiği gibi, günümüzde temel bilimler o
arada da insan ve hayvan tıbbında baş döndürücü gelişmeler
yaşanmaktadır. Bunun en son örneği klon köpeğin doğum yapabileceği
olgusudur. Fakültelerde öğrenilen bilgiler kısa sürede hem eskimekte
hem de üstüne yeni bilgiler eklenmezse uçup gitmektedir. O nedenle
artık her ilde bulunan veteriner hekim odaları bölgelerindeki
veteriner fakültelerinin de desteğini alarak özellikle üyeleri için
mesleki geliştirme programları açmalı ve yılık belli bir krediyi
tutturamayanlara yaptırımlar uygulamalıdır. Ancak bu programların kısa
süreli olmasına ve work-shop' lar biçiminde pratik konuları içermesine
özen gösterilmelidir .Çünkü günümüzde e-kütüphane olgusu her türlü
teorik bilgiye erişimi inanılmaz ölçüde kolaylaştırmıştır.

Son olarak, hazır sizleri bulmuşken "yorgan gitti,kavga bitti" öz
deyişini "yorgan gitti,kavga bitti mi?" şeklinde değiştirerek sormak
istiyorum. Nasıl olsa özlük haklarımızı ve suni tohumlama hak
edişlerimizi aldık diyerek mücadeleyi bırakacak mıyız yoksa
mesleğimizin çağdaş vizyonuna uygun yeni görüşler oluşturmaya devam mı
edeceğiz? Yazımı Mevlana'nın daha 13.yüzyılda söylediği ve her zaman
yinelediğim "Dünle beraber gitti düne ait ne varsa cancağızım, bugün
yeni şeyler söylemek lazım" özdeyişi ve Einstein'ın "Hiçbir sorun o
sorunu yaratan zihniyetle çözülemez" sözünü hatırlatarak bitirmek
istiyorum. Saygılarımla,


Prof. Dr. Hazım GÖKÇEN


Öteki yayınlar için lütfen tıklayınız

http://www.hazimgokcen.com/hzm/index.php?act=idx
hazimgokcen@gmail.com

yazının adresi : http://abveteriner.org/?sayfa=195

04 Eylül 2008

EK ÖDEMEDE YAPILAN ADALETSİZLİK!


Tarım Bakanlığı Çalışanları:

Bizler Tarım teşkiltında Ölümcül Hayvan Hastalıkları olan Şarbon, Brucella, Mankafa, Deli dana, Kuş gribi,Kırım Kango Kanamalı ateşi vb.gibi daha bir çok Hayvan hastalıkları ve Zararlıları ile birlikte mücadele eden ön planda olmak üzere Veteriner Hekimlerle omuz omuza yaz, kış, hava şartları ve mesai saatleri gözetmeksizin görev yapan VETERİNER SAĞLIK TEKNİSYENLERİ / TEKNİKERLERİYİZ. 

Daha önceden beri süre gelen ücret dengesizliği veteriner hekimlere verilen % 98 ek zamla tam olmasa da giderilmeye çalışılmıştır.

Veteriner Sağlık Teknisyeni/Teknikerleri ise % 58 lik verilen ek zamla dahada mağdur edilmişlerdir. Veteriner Sağlık Teknisyenleri/Teknikerleri göz ardı edilmişlerdir. 

ÖRNEK : Bir ziraat mühendisine yapılan zam oranı % 82, Ziraat Teknisyenine/Teknikerine yapılan zam oranı % 68 aradaki fark % 14 dür. 

Bir Veteriner Hekime yapılan zam oranı % 98 bir Veteriner Sağlık Teknisyeni/Teknikerine yapılan zam oranı % 58 dir, aradaki fark %40 dır.

Bu ek zamlarla Ziraat teknisyeni/Teknikeri ile Veteriner Sağlık Teknisyeni/Teknikeri arasındaki ücret farkı yaklaşık 200 YTL olmuştur. 

Daha önceden bir Ziraat teknisyeni ile bir Veteriner Sağlık Teknisyeni aynı ücreti almakta idiler. Öğrenim gördükleri yıl aynı memuriyete başlama dereceleri/kademeleri aynı, aynı kurumda çalışırlar, aynı araçlarla görev alanlarına giderler, biri araziye gider, bizler hayvan ahır veya barınakları olan besi hanelere gideriz. 

Bu adaletsizliğin giderilmesi için; 

Sendika yetkililerimizi bu konu ile ilgili göreve davet ediyor, Sendika yetkililerimizin konu ile bizzat ilgilenecekleri düşüncesi ile iyi çalışmalar diler saygılar sunarım. 

Ali BOZAN Veteriner Sağlık Teknisyeni 

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...